25 Haziran 2008 Çarşamba

FARKLI KAYIPLAR

Bazen sizleri çok özlüyorum..Tüm kaybettiklerimi....
Dün akşam senin taaa çeyizinden kalma, çocukluğumun geçtiği, o eski köhne beyaz badanalı ve duvarları saman sıvalı evinin bir odasına “tavanlı eve” serdiğin, caanım renklerdeki kiliminin üzerine ayağımı değdiğimde farkına vardım bunun...O senindi, sen üzerinde gezmiştin, çıplak ayakların, çoraplı ayakların değmişti, temizlemek için ellerin değmişti, çalı süpürgenle süpürmüştün kilimi..Ben o odayı çok severdim. Her daim serindi ve en çok orada uyumayı severdim.Orası ikimizin odasıydı.Yer yatağı yapardın o kilimin üzerine, birbirimize sıkıca sarılır, bana hikayaler anlatırdın, öğütler verirdin;uyurduk. Sabahın serinliği ve daha ilk ışıkları ile sen uyanırdın, iş güç seni beklerdi, ben biraz daha gerinir öyle kalkardım.Benim sevdiğim şeyleri hazırlardın kahvaltıda...Dün ayağımla kilimi sevdim, bastığın yerlere bastım,seni sevdim, sana sarıldım...içim cız etti..Sen yoktun, seni çok özledim. Sen benim annemdin, babaannemdin, kızkardeşimdin,arkadaşımdın...
Sonra “kardeşim” geldi aklıma...Geçen gün posta kutuma doğumgünü mesajın geldi:Birthday reminder “Işıl Turfaner’s birthday on...”
ama o yok ki dedim...Bu acı gerçek şok etti, beni, ağladım, ağladım..sanki bir an unutmuştum bu durumu ...sanal dünyadan silinmemiştin ve hala kayıtların bize mesaj gönderiyor.. “O yok, aptallar...o öldü....bedenen yok...parlayan gözleri, bana sıkıca sarılışı, seni seviyorum deyişi...yok işte yokkkk...”
Sen benim ilk çocukluk arkadaşımdın, seneler sonra bulduğum sıra arkadaşım, bir daha hiç ayrılmayacağımızı sandığım kızkardeşim..
Sonra “Seher ninem, kuş ninem” geldi aklıma...Romence şarkıların, teyzem için ağlayıp üzülmelerin, kuzenimi torunun değil de sanki kendin kızın gibi sevişin, çocukça bir edayla bizlerden ayrı tutuşun, yumuşak, tombul bedenin...tatlı, sevecen...
Sen benim anneannemdin, varlığına yıllardır alıştığım ve birden yok olan..
Üniversite yıllarımda bana evini açan, yedirip içiren, evine bir misafir geldi mi ne yapacağını şaşıran, iyi ,kendi içinde yaşayan ama mütevazi olmayı başaramadığından hep mutsuz olan sevgili yengem de yenik düştü bir hastalığa..çok acı çekti, hastalığını anlamadı ve ne olduğunu bilemeden, kendine ölümü kondurup yakıştıramadan gidiverdi..geride genç ama, zihinleri sakat ve ayakları üzerinde duramayan iki evlat bırakarak...Genç ölüm dendi..illet hastalık dendi...Dendi de sen gittin işte, ne olduğunu anlayamadan. En son konuşmamızda hastanede bana:”Sanki dün akşam öldüm, yeniden dirildim” demiştin..ama bir Salı günü evinde, yatağında sabah saati uyandın, usulca son nefesini vererek gidiverdin işte...
Haa, bu arada eski İstanbul beyefendisi, pamuk saçlı, keman çalan, resim yapan, naif dedem de gitti sahi...Kendi dedem gibi gördüğüm, her bayram eli öpülecek ilk isim ve evine gittiğimizde bizi sevgiyle kucaklayan , karşılayan..bize şekerler, mendiller veren...yengemin babası değildin sen, bizim dedemizdin...seni de kaybettik bedenen..
Sanırım insana en çok acı veren ilk anda bedenlerin yokoluşu...Ruhunu biraz anılarla canlı tutmaya çalışıyorsun..sonra silikleşiyor herşey..
Cenazeler, tabutlar, ölü bedenler birşey ifade etmiyor artık...
Ben daha ilk, seneler seneler önce Buğra Kurt’u kaybettiğimde anlamıştım ve inanmıyordum ölüme, artık hiç inanmıyorum.
Tekrar karşılaşacağız.
Tekrar başkaları olarak birarada olacağız.
Tekrar birbirimizi sevceğiz, kardeş, anne, baba, arkadaş, akraba olacağız..
Dünyalar bizim olacak...

24 Haziran 2008 Salı

LAF ARASI DÜŞÜNCELER

-Sana baktığımda ne görüyorum biliyor musun?
Koskoca bir dünya. Renkli ve hareketli...Sevecen, istekli, aklına koyduğunu yapan..Çok da dirayetlisin, bak neler neler geldi geçti, sen hep ayaktasın..
-Bunu mu diyorsun bana? Bu kadar mı? Bende tüm gördüğün, sevdiğin şeyler, ben bu muyum?
-Evet.Bu kadar, ha evet belki daha da detay verilebilir, çok çok detay hem de..uzun uzun cümlelerle tanımlar da yapılabilir, ama neye yarar? Ne yapacaksın yani..öyle olsan, böyle olsan..Ben seni böyle seviyorum, bu halinle, hoşuma giden bunlar, gitmeyenler de var elbet, ama hiç gözüme gözükmüyorlar. İşin açığı seni sen olduğun için, böyle olduğun için ve her halinle seviyorum ben...

Dünyalar benim oldu. İlk defa bunu duydum birinden. Tuhafıma gitti. Sözcükkleri böyle tanımlamalar için kullanmak ve ardarda dökmek ne kolay..Oysa yaşanırken, birebir o anla yüzyüze kaldığında insan zorlanıyor gibi, sanki o anlara tahammül edilemiyor.O zaman hoşlanmadıkları insana batıyor ve o güzel sözcüklerle tanımlanan sen bir anda ne hale geliyorsun, kim oluyorsun? Nerden nereye iniyorsun birinin aklında ve yüreğinde..
Herşey yerlebir..
Sonra da yap yapabilirsen kırdıklarını, döktüklerini..Parçaları birleşitirp tamire kalk..
Olacak iş değil...Delilik! İnsanların hepsi deli, bütün ilişki içindeki kadınlar, adamlar..
Masalsı anlar o kadar az ki..bu güzel sözler ve masalsı yaşananlar öyle az ki aslında..
Hiçbirşey sürekli değil, zaten bunu beklemek de yanlış...

-Bak , sana bişey daha söyleyeceğim .Senin en kötü yanın ne biliyor musun? Şu polyannacı yanın, iyimser, bazen nötr ve olumsuzluk beklemeyen yanın..Ya niye bu kadar iyisin insanlara, senden kimse bişey beklemiyor ki? Verme bu kadar vermeee...
Onlara önce bak.Sonra ne hissettiğini , gördüğünü tanımla, sonra da duruma göre hareket et..çizgini kaybetmeden, sen olmaktan çıkmadan, daha az üzülürsün o zaman, daha az kırılırsın..lütfen, bak bunu senden özellikle rica ediyorum..Esinlen onlardan, ama aynısını sen yapamazsın, öyle olamazsın...
Sen kötü olamazsın, anladın mı? Kötü değilsin..Kafanı boş işlerle karıştırma boşuna..
Hadi canım, şimdi soğutma şu kahveni, yudumla...
Seni Seviyorum....

BİR SANDALYE DÜŞÜNCESİ

“Pizzacıda oturmuşum, dışarısı sıcak, ama içerisi ferah..bir iki nefes sigara içip geliyor arkadaşım.
Oturduğum sandalye de pek rahat, sanki arkası sırtımı kavrıyor, bana sarılıyor gibi.
İnsan kendini bu sandalyede rahat ve güvende hissediyor.Bir pizzacıda olmam farketmez.Hayatta hep yalnız ve tek başınalığı düşünmeden, heryerde rahat ve güvende olmak istiyorsun..”

KADINLAR VE HAYALLER

Bazı kadınların hayalleri vardır, hiç gerçekleştirmeyecekleri, kuru kuru sadece istek olarak diledikleri..yapmayı istedikleri binlerce aktivite, gitmek istedikleri yerler, çocuklarıyla ilgili hevesleri..ama iş yapmaya gelince lafta kalan, havada bir gerçekliğe dayandıracak güç ve cesaretleri olmayan ve hiç gerçekleşmeyen..
Filmlerdeki gibi NY de yaşamıyoruz, biliyorum İstanbuldayız, modayla içiçe değiliz, öyle soft işlerimiz yok, az çalışıp çok kazandığımız, bir çantaya 500-600 usd de veremeyiz ama sahip olduğumuz koşullarda bile yapabileceğimiz şeyler var, en azından çok istediklerimizi, gerçekten çok istiyorsak..
Ama bazı kadınların hayalleri, sadece o isteklerini yapma düşüncesine sahip olmanın verdiği hoşluktan öteye gidemiyor..konuşup konuşup duruyorlar, kendi aralarında..
Çok da samimiler, o anda o şeyi hayal etmek, bulundukları çıkmazdan bir kaçış yolu ve kendilerine yeni bir mutluluk alanı yaratabilme fikri çok hoşlarına gidiyor..
Evet, biz kadınlar ve bazı kadınlar hep isterler...
Hayalleri hiç bitmez..
Hayalleri gerçekleştirdikten sonra bile bir yenisi daima eklenir....
Hayat, bizler için bundan ibaret, istemek ...