24 Aralık 2009 Perşembe

GECEDEN GÜNE BUGÜNÜN GETİRDİKLERİ




Nar tanelerine şükrediyorum,
epeydir yemediğim ve
tatmadığım o tanelerin lezzetli suyu ağzımın içine dolarken
Bana muhteşem yaratılışı ve böyle güzellikte bir meyve olduğunu hatırlattığı için
Ayşe Hanım'a şükrediyorum,
şefkati, fedakarlığı,
evlat kaybeden bir annenin ayakta durma mücadelesini
sadece insan ve ne kadar küçük ,
bazen de yapayalnız olduğumuzu hatırlattığı için ..
Kızıma şükrediyorum,
gözlerime bakıp, doğmaktan pişmanlığını söyleyerek ama
"yine de seninle karşılaşıp, arkadaş olurduk anne-ruhlarımız var ya" diyen melek
sesini duyduğum için..
Arkadaşıma şükrediyorum,
her telefon edişinde oğluna da ayrı laf anlatmak zorunda kalarak
mücadelesinin büyüklüğünü gösterdiği için
İşyerindekilere şükrediyorum,
bana egomla mücadele fırsatı verip, onu aşmak için zorladıkları
ve kendimi görmemi sağladıkları için...
Rüyalarıma şükrediyorum,
uyardıkları, korudukları,gösterdikleri için
Hergün beslemeye çalıştığımız kedilere, yavrucuk Fındıkkafaya şükrediyorum
Taşıdıkları canı bize hatırlattıkları,sevgimizi hissedip ayak sesimize koştukları,
bizi varlıklarıyla neşelendirdikleri için,
Anneme,babama şükrediyorum
söylemeseler de içten içe bizi sevdikleri ,
her tür desteği sağlama çabasında oldukları için..
Bu sabah da ,
kızımı öpüp koklayarak uyanıp, etrafı görerek
kendimize renkler seçerek,elele gülerek dolaştığımız için..
varlığımız ve bize bahşedilen hayat için,
her aradığımda seslerini duyduğum ve hayatı paylaştığım dostlarım için
şükrediyorum..


9 Kasım 2009 Pazartesi

CANIM BENİM..

Hayatın her an meydan okuduğunu ve olana nasıl da sabırla dik durmaya çalıştığını, tüm anlayışsızlık ve tepkilere rağmen her ortamda kendin için bir çaba içinde olduğunu görüyorum.
Birlik bilincinde, herkesin de senin gibi anlamasını, iyi hissetmesini ve kalıplarını yıkmasını istiyorsun biliyorum ama bunu farklılıkları kabul ederek, bilinçaltı yaptığın tüm gizli anlaşmalarını iptal ederek aşabilirsin.
Sen, seçimini yaptın.Zihnen, bedenen ve ruhen kötü olmak istemiyorsun artık!
Bu seçimi hatırla ve ne denli güçlü, hergün gelişen, güzelleşen ve etrafına da bunu yansıtan bir varlık olduğunu hiç unutma.
Zihnin sessiz, bedenin dingin, gözlerin sevgi ve şefkatle baksın hep, olanı, o anda bırak ve diğerlerini de bağışla..
Tekrar bu yaşama ve O'na sonsuz teşekkürler..
(üzgünüm, lütfen beni affet,seni seviyorum,teşekkür ederim)

GÜZEL EVİM...


Bana hoş duygular yaşatan kalbim,

narin ellerim,

bedenimi yıllardır taşıyan sevgili bacaklarım,

beni soluksuz bırakmayan ciğerlerim,

gören ve bakmasını bilen gözlerim

nefis kokuları hissettiren burnum,

en güzel melodileri işittriren küçük kulaklarım,

can taşıyan damarlarım,

hepinize ayrı ayrı müteşekkirim;

iyi ki varsınız ve sağlıklısınız:)

2 Ekim 2009 Cuma

YAPRAK OLDUM


Bu sabah dalın ucunda bir yaprak oldum ben
İncecik boynum,
Hafif rüzgarla salındı,dala bağlı bedenimle..
Yeşildim.
Ama artık bu mevsim beni soldurmaya başladı
Hafiften titredim serinlikte
Beni görmeyen gözlerin
Başını kaldırıp bakması için
Diğer yapraklarla birlikte çırpındık durduk..
Ağacımın,güçlü ve yeri kavramış bedeninden
Can bana aktı biteviye
Beslendim,
Yeşerdim
Şimdi dinlenme zamanı
Benim sonbaharım,
Hüzün getirecek kimine
Ama ben öyle mutluyum ki
Tek bir göz,
yeşilimi ,
Sarımı ve dalımı gördü diye
Süzülerek yere inip,
Toprağa karışabilirim artık
Ta ki yeni can fışkırana dek..

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Tekrar hayata ve sana teşekkürler...


Bakmadığımda ve sadece bildiğimde, binlerce olasılık dalgasının hangibirinin ne getireceğini ve baktığımda, ben neyi görmek istiyorsam onu göreceğimi bilebilmek çok hoş..Kendi yaratımım bana sunuyor bir sonraki herşeyi ve aslında biz ,herbirimiz gördüğümüz gerçekliği etkiliyoruz.
O kadar fazlayız ki ,herbirimiz içiçe, birbirimize ne yapıp ne yapmadığımızı safça bilmeden neler verip,neler alıyoruz ve hep birbirimizi suçluyoruz sonunda da olmayanlar için..
Şekillere, kurallara, zamana,mekana, geleneklere yapışıp kalmış, karmakarışık zavallı, yorgun zihinlerimiz, ve düşüncelerden delirmek üzere olan beyinlerimiz bize yeterince hizmet edemiyor.Azıcık bir silkelense ve kendine gelse insan ,sıyrılsa bu sakatlıklardan, heryana yayılacak aslında içimizdeki öz ve güzelliklerler.
Binlerce olasılık dalgalarıyla bu engin sevgi denizinde, ne de hoş ve hafif yaşayabileceğimizi ve zaten hep olduğumuz bu sevgi denizinde boğulmak bile içten değilken, başka olasılıklar ve dışardan sevgiler,hoşluklar aradığımızı bir görebilsek...
Ne yaratıyorsan düşüncenle, onu yaşıyorsun ve sen -ey benim aslında birbirimize dolanık olduğumuzu bilmeden yaşayan diğer parçalarımdan biri, birgün tüm bunlardan öyle bıkacak,öyle yorulacak ve öyle dibe vuracaksın ki, için yandığında,nefessiz kaldığında çıkmak isteyeceksin yüzeye...
Biz, bazı parçalar, bazen hepimiz için iyileştirmeye çalışsak kendimizi ve sevgi denizimizde yüzüyor olduğumuzun ayırdına varsak da, o kadar fazlayız ki, her zihni etkileyecek eski gücümüze henüz ulaşamadık..
Bu karmaşanın içinde, dümdüz bir zamanda, hevesle,sevgiyle,safça uğraşıyoruz....
İnancımız ve umudumuz bu yönde..
Hepimiz biriz ve birbirimizin içindeyiz.
Tekrar hayata ve sana teşekkürler...

“I am sorry,
Please forgive me,
I love you,
Thank You....”

6 Ağustos 2009 Perşembe

KENDİ EVRENİM





Kendi evrenimi tekrar buluyorum adeta
İçim kıpır kıpır ve
Meraklı bir çocuk gibi
Herşeyi ellerimle dokunarak, tadarak,yaşayarak
Yeniden keşfediyorum
Tüm unuttuklarım geri geliyor
Olan benim
Ve herşey benim için
Düğümler çözüldü,
Yaşam daha açık..
Kendimi ifadem bu yaşam artık
her seferinde
Karşılaştığım güzel ruhlar
Ve rehberler eşliğinde
Gidiyorum doludizgin
Olan benim,
yaşamım kendini yeniden gerçekleştiriyor
Kalbim huzurlu ve
Işık saçıyorum heryana..

22 Temmuz 2009 Çarşamba

ARAMAK VE BULMAK..


“Mana”yı bulamadığım için
Bu yamalar hayatıma..
Almalar, gitmeler,yemeler, içmeler
Bazen pervasız olmak hoş ,güzel.
Anlık ama
Mana yine yok!
Hoyratça kullanılmak,
Bu düzen içinde köle olmaktan öteye gidemediğini bilmek
Gün geçtikçe boğuyor
Iğdır’da çoban olsan
Ya da
Kuytu bir ormanda münzevi
Daha güzel ve sade olacak sanki herşey
Bu mücadele karın doyurmak için mi?
Yaşamın özü, az katıkta,
birkaç çul çaputta
Daha fazla da hiçbirşeye gerek yok,
Bize söylendiği gibi.
Ne yapıyoruz,nereye gidiyoruz?
Şehirde, başımızın üstündeki pis bulutlar
Sıkmıyor kimseyi,
Gürültüler,kavgalar,kirlenmeler,koşturmacalar
Umurumuzda değilmiş gibi..
Mutsuzluk ve hastalıkla pençeleşiyor bedenler ve ruhlar
Nicedir sorgulama yok
Belki ,giderek daha çoğalacak
“ben neredeyim?” diyenler
Ne fayda,düzen bu!
Oyun oynuyoruz,
Ruhlarımız köle
Kimbilir kaç kişi,
Kaçıp kurtaracak kendini ?
Ve başlayacak yeni bir doğal yaşama az katık
Birkaç çul çaputla...

13 Temmuz 2009 Pazartesi

ANASTASYA


Duvarlardan ve şehirden
Uzak bir koyda,
Tatlı dalgalarıyla insanı okşayan
Denize girdim..
Ve yüzümü güneşe dönüp,
Seni hissettim,
Seni çağırdım Anastasya!
Birden ben de ,deniz oldum
Güneşin parlattığı
Kıyıya vuran gümüşimsi dalgalara baktım,
Yeni sürgün veren çam ağacının
O şaşılası yeşiline baktım,
Kanatlarının iki tarafı farklı renkte,
Kibar kibar salınan kelebeğe baktım
Küçük Damla’nın o güzel gözlerine ve de
Can arkadaşımın zümrüt yeşili gözlerine baktım..
Gökyüzüne,
Usulca kayıp giden bulutlara,
Gece verandada yıldızlı gökyüzüne baktım
Ve hep seni gördüm Anastaysa,
İyiliği ve güzelliği, eşsizliği..
Bir yıldız seçtim kendim için,
Tüm sevgimi yolladım,
Sonra kalbimin kapılarını açtım Evren’e
Artık açtım Anastasya
Senin mavi ışığını görüyorum,
Şimdi herşey bana
Daha güzel ve canlı geliyor
İyiliğim, içimde biriken sevgim çıkmak istiyor
Gözlerim yaşarıyor yaşam karşısında artık mutluluktan
Bu güzellikleri görebildiğim için.
Baktığım herşeyde ,
Seni görüyorum Anastasya..
Bana ışığınla yardım et,yanımda ol

25 Haziran 2009 Perşembe

MEHTAPLI GECELER,GÜNEŞLİ GÜNLER


Gerçeklerimizi görmek
Bizi daha az üzecek
Öyle, meltem esintili
Mehtaplı bir akşamda,
İskelenin ucuna dikilen beyaz bayrakların
Mavi mavi sallanışı gibi hayal olmayacak..
İmkansızlıklar içinde
Seni içimden sevmeye ve
O iskeleden ufka bakmaya devam edeceğim..
Sonra arkamı dönüp,
Kıyıya doğru yavaş adımlarla
Nemli kumlarda ,hafif iz bırakarak yürüyecek ve
O anın getirdiklerine kucak açacağım..
Hayat beklemez çünkü
Ne seni,
Ne beni ,
Bir anlık rehavete de gelmez.
Gerçeklerimizle,
İçimizden severek birbirimizi
Yaşamlarımıza devam edeceğiz..
Oysa ki nasıl da duygulara kapılmak istiyor insan
Dalgalar gibi coşmak,
Haykırmak...
Ama iskelenin ucuna dikilen
Beyaz bayrakların
Mavi mavi sallanışı gibi
Hayal bunlar..
Yaşam devam ediyor
Hep mehtaplı geceler ve
Güneşli günler eşliğinde...

4 Haziran 2009 Perşembe

Virginia Satir quotes

“We must not allow other people's limited perceptions to define us”

"We need 4 hugs a day for survival. We need 8 hugs a day for maintenance. We need 12 hugs a day for growth.”

“Feelings of worth can flourish only in an atmosphere where individual differences are appreciated, mistakes are tolerated, communication is open, and rules are flexible - the kind of atmosphere that is found in a nurturing family"

“Life is not what it's supposed to be. Its what it is. The way you cope with it is what makes the difference.”

"I believe the greatest gift I can conceive of having from anyone is to be seen by them, heard by them, to be understood and touched by them.”

"Problems are not the problem; coping is the problem.”

“We can learn something new anytime we believe we can”

"Over the years I have developed a picture of what a human being living humanely is like. She is a person who understand, values and develops her body, finding it beautiful and useful; a person who is real and is willing to take risks, to be creative, to manifest competence, to change when the situation calls for it, and to find ways to accommodate to what is new and different, keeping that part of the old that is still useful and discarding what is not.”

VIRGINIA SATIR

I AM ME

I am Me. In all the world, there is no one else exactly like me. Everything that comes out of me is authentically mine, because I alone chose it -- I own everything about me: my body, my feelings, my mouth, my voice, all my actions, whether they be to others or myself. I own my fantasies, my dreams, my hopes, my fears. I own my triumphs and successes, all my failures and mistakes. Because I own all of me, I can become intimately acquainted with me. By so doing, I can love me and be friendly with all my parts. I know there are aspects about myself that puzzle me, and other aspects that I do not know -- but as long as I am friendly and loving to myself, I can courageously and hopefully look for solutions to the puzzles and ways to find out more about me. However I look and sound, whatever I say and do, and whatever I think and feel at a given moment in time is authentically me. If later some parts of how I looked, sounded, thought, and felt turn out to be unfitting, I can discard that which is unfitting, keep the rest, and invent something new for that which I discarded. I can see, hear, feel, think, say, and do. I have the tools to survive, to be close to others, to be productive, and to make sense and order out of the world of people and things outside of me. I own me, and therefore, I can engineer me. I am me, and I am Okay.”
Virginia Satir

23 Nisan 2009 Perşembe

YOL


Bilinmeyen
Upuzun bir yolun
Başındaki kayıp, küçük bir kız gibi
Dimdik duruyordu..öylece bakıyordu..
Hayallerindeki yol bu muydu?
Bilmiyordu ki küçük yüreği..
Yalnızdı,
Yapayalnız..
Küçük ellerini tutacak ve
Onu alıp, o hayale ulaştıracak kadar büyük
Birine bakındı gözleri o ıssızlıkta
Büyük ve güçlü bir ses
Büyük ve cesaretli bir yürek
Büyük ve sıcak şefkatli eller aradı
Tutacak ellerini
Sonra ,
O güzel aklıyla
Tertemiz zihni ve
Tertemiz içiyle
Korkmadan yürümeye başladı
Sadece içinden geldiği gibi,
Yüreğinin sesiyle..
Yol uzun ve
Sonu yok gibi görünse de
Maceralı olacaktı elbet..
Çocuk kalbi sevindi,
Kendi küçük bedeniyle ve
Yüreğiyle yetindi..
Ve gerçekten çıktı yola...

15 Nisan 2009 Çarşamba

KALANLAR


Kalplerimizin masumca birilerini sevdiği geride kalan yıllara bakıyorum..Hiç ayrılmayan üç beş kız arkadaş ve özgürce yaşanan yazlar.Ondan önce de lise yıllarında kamplarda yanan ateşler ve etrafında hep birileri için söylenen şarkılar...Alıp başımızı gidebiliyorduk, istersek belki yine olur,ama o zamanki ruhlarımız yok..

Bir avuç dolusu yasemin çiçeğinin kokusu ,hayal meyal hatırladığım bilindik şehirlerden bir yüzle özdeş..Güneşli bir havada yanyana dolaşırken, avucuma konan ve hiç unutmadığım o kokuyla beraber, saf bir sevgi...Birkaç mektuplaşma, derken yitip giden olmayacak bir sevda..
Bir mektubunda şiir yazmıştı:”İstanbulda bir sevdiğim var..”dizeleri olan.
Sonra o güzel sesiyle Hotel California’yı söyleyen başka bir içe dokunuş..
Eski Türk filmlerindeki gibi sadece bakışmalar ve dostça sohbetlerle, o anda yanlarımızda olmalarıyla yetinerek sevebildiğimiz nice kimseler..

Şimdi bakıyorum, bu denli kalbe dokunan ne var ? Neden tüm dostlarım aynı acıları ve aynı anlaşılmazlıkları yaşıyor.Neden yalanlarla yaşayan ve açgözlü insanlar dolu etraf?
Bu acıtma, incitme özgürlüğü, bu fütursuzca konuşmalar, bu hoyrat davranışlar, varlığının hiçe sayılması, sonra kullanıp, bir kenara atmalar..Hayat onlara bonkör gibi gözükse de, bu acıtmaların yaraları, kendilerine de dokunuyordur elbet ama farkında değiller..
Kadınlar da aralarında ağlanıp, sızlanıp vahlanıp, şöyle oldu, böyle dedi, böyle davrandı derdiyle yana dursun..O ince ruhlarımıza dokunan kimsecikler yok, içimizi titreten kimseler olmuyor..
Tüm bunlar, duyduklarım,yaşadıklarım cesaretimi-cesaretlerimizi biraz daha kırıyor.Korkak adımlarım çoğalıyor.İncinmeye tahammülüm yok..İncitmemeye çalışıyorum çünki!
Kimseye kastım yok, kendi halimde, içimdeki özlemlerimle yaşamaktayım..

İstediğim an, gözlerimi kapayıp yasemin kokulu sevdam, ya da bir melodiyle kamp ateşinin yanında bana söylenen şarkıyı dinleyebiliyorum yeniden..
O an çok gerçek olan, içten söylenen güzel sözleri, sevgiyle çizilen resimleri, yazılan şiirleri anımsayıp, ince bir sızı ve tatlı bir huzurla dolabiliyorum...

3 Nisan 2009 Cuma

DENEME




Deneme, deneme..
Haydi anlamlar yükleyeyim şimdi,sorular sorayım...Aradı, aramadı, nasıl değiştirebilirim?ister mi acaba?yok yok istese böyle olmaz..korkuyor kesin..seviyor ama eminim...kafamı karıştırıyor,alışveriş yapsam rahatlarım gibi..belirsizlik beni kızdırıyor..bekle, bekle ve gör,imdaaattt, aklımın hızına yetişemiyorum,durdurun bunları,sussunlar, susunnnnn...evdekiler, ya en yakınımdakiler, onlara ne olacak? Küçüğümle yeterince ilgilenmiyor muyum?akşam rüyamda yine babaannemi gördüm, bana eliyle kahve yaptı, hatta eline döküldü birazı, avucundan içtim, sonra balkonda beraberce halı-kilim yıkadık, su temizledi herşeyi, aldı götürdü, tozu, pisliği, ohh bir ferahlık, bir güzellik..
Israr etme bu kadar anlamayan ve ikna olmayan insana, sana ne onun iyiliğinden, yani gerçekten sana ne?bir düşün bakalım, ne için söylüyorsun ki?senin düşündüğün gibi ona da iyi gelecek mi ki?
Nereden bu kadar eminsin?ya sandığın gibi değilse herşey, gördüğün ,duyduğun gibi değilse, ya Truman Show ise bu dünya? Ne kadar zavallıyız..işte şu karınca bile anlatıyor aslında..bak delirmiş gibi masamın üzerinde bir sağa-bir sola, deprem habercisi bir adam var, ona göre sıradışı davranış bu, yani bir şeylerin alameti olabilir mi?ama benim sadece bir karıncam var ve bir süredir benimle ofiste yaşıyor, hergün değil-arada sırada çıkıyor ortaya, belli zamanlar...aha..sanırım hangi zamanlar olduğunu bulmalıyım, işaretler önemli, çok çok önemli..tüm bunları alıp, anlamlandırıp, sonra da hayra yormalıyız, hep böyle yapıyoruz, değerlendirme-yoklama-akıl verme-yorumlama..ben en çok ilk ve son aşamayı seviyorum..çok mu analitiğim?..bi de bunlar var, belli tipler, milyonları kategorize edebilecek burçlar, tiplemeler,testler...oooo,say say bitmez..ben kimim aslında, nasıl biriyim, en iyi sınıflama hangisiyse, o tipte çıkmalıyım..bilimler var, nasıl bunca bilgi oluşmuş, ilk bilgiyi kim bulmuş, sonra niye biriktirmek istemiş, neden öyle ad vermişler, masa-masa değil belki de? Hiçbirşey yoktan varolmaz, var iken de yok olmaz, peki ölenler ne oluyor, kesin tekrar diriliyor, aaa olur mu hiç öyle şey, ne dirilmesi, saçma, ruhumuz uçuyor, yükseliyor, gümüşi bir kordonla bağlı bize..bazen astral seyahat de ediyor, gören var mı?ben gördüm, çookk
Tamam, tamam..denersem oluyor, bu hat çok karıştı, istersem daha da karıştırabilirim...stop
Dur, hele soluklan,aklın hızına yetişilmiyor..heryerden veri yağıyor...şimdi yüklediğimiz anlamları kaldırıyoruzzz, sadeleşelim, duraklayalım, derin bir diyafram nefesi..ohhhhhhh
Asıl içimden geçenler şunlardı:

Bu yer-gök gerçek.Topraktan baharla fışkıran can, ağacıın dalına gagasını sürtüp, törpüleyen kara karga, her sabah babamın pencere pervazına aynı saatte bulgur koyup beslediği serçeler, kumru safinaz..işte bunlar gerçek, ya gerisi ? koca bir hiçlik!
Ah şu düzen! Binalar, yığın yığın yollarda işe gitmeye çalışan zavallı insanlık, içim acıyor halimize..Bu işyerleri, bankalar, işadamları,zenginler, şöhretler hepsi koca yalan..İnsan, kendi için yaşamı ne kadar zorlaştırmış zaman içinde;o güzel aklıyla bulduğu her yenilik uzaklaştırmış ruhundan ve doğadan kendini..
Bakın etrafınızda bir tek içten, sevecen, sağlıklı, mutlu huzurlu yüz var mı?Görmeyi isteyip de görürseniz şanslısınız.
Tüm hayatlar , çelişkiler, sorular,gel-gitler yumağı ve sevgi yitip gitmiş.Virbirini sevdiğini zanneden aileler, sevgililer, arkadaşlar da beklentili ve çünkili sevgilerde sıkışıp kalmışlar.Herkes bir diğerinden medet ummakta..”herşeye rağmen seviyorum” diyen yok ki..Çaba gösteren, senin elinden tutup, seninle kendini ve seni keşfe çıkacak, o ince zarif, ruhtan anlayacak bir ses, bir can yok!
Yüzeysel, “laf olsun insanları” dolu...Durum bu, beklenti yanlış, bekledikçe kalabalıklar artıyor..
Bu okumalar,laf olsun diye birbirine anlatmalar, akademiler,işler, güçler,bunlar değil insana yarayan..
Ben,bunlardan mutlu değilim.Yeri-göğü görebilmek,kuşların cıvıltısını her mevsim duyabilmek,kızımın tatlı, saf kahkahaları, avucuma zorla başını sokup sevdirmeye çalışan kedicik Benek, beni daha mesut ediyor.
“Herşeye rağmen” seven ve korkmayan, kendini ortaya koyan, gizlenmeyen, doğal olan herkes kabulüm..
Kendi yarattığımız bu dünya beni giderek boğuyor,dar alanlarda, kurallar, elalem ne derler,tabular, kısıtlar, binalarda o insanlarla nefessizim...
Hep böyle değil elbet.O anki hislerimi tarifliyorum ve neredeyse her zaman kendi içimde bir zaferle, tüm bunların üzerine çıkıp, o günümü güzelleştiriyorum artık ve bu bana tad veriyor, sakinleştiriyor.
Ayrıntılarla örülü güzellikler beni mesud ediyor.
Bu yer, bu gök
Bu hayat veren güneş
Kuş cıvıltıları..
Yeşeren doğa..
Göremediğim denizin ,duyduğum tuzlu kokusu
Özlemlerim
Baharlarım,renklerim
Bu dinginlik..
Ayrıntılarla örülü,
Kimsenin pek farkedemediği bu güzellikler
Beni mesud ediyor...

1 Nisan 2009 Çarşamba

2 Mart 2009 Pazartesi

KALBİMDEN ÖZÜR DİLİYORUM ACITTIĞIM İÇİN


Ve sonunda düştüm..
Düşeceksin dediler oysa
Düştüm..
Düşeceğimi gördüler..
Düştüm..
İnanmadım,
Dipteyim
En dipte değil ama henüz
Salınıyorum,
Dalgalarla gidip geliyorum
Düştüm..
Enkazım şimdi,
Kalbim paramparça
Düştüm..
Her bir parçam bir yerde
Düştüm..
Düşeceğime inanmamıştım,
Başka bir şey sanmıştım ben,
Ona inanmıştım.
Elimi uzatıyorum şimdi..
Tutan biri var,
Bir dost el var uzanan,
Bir dost ses,
Bir yürek,
Gerçek bir insan,
Dalgalanıyorum..
Çıktım
U şeklinde bir düşüştü
En dibi görmeden
Çektiler yukarı
Sevgili dost
Ve yüce evren
Çok hızlı oldu..
Herşey doğruydu,
Dediklerin
Ben göremedim
Ve düştüm
Aşk acıtıyor..
Hele de senin gördüğün gibi değilse
...

14 Ocak 2009 Çarşamba

BOŞLUK DÜMDÜZ




Külçe gibi yığılmıştı vücudum
Dolunayın tüm ağırlığı üzerimde
Şekilsiz ve
İçi yok gibiydi bedenimin
Sıcacık yatakta,
Hissediyordum, hiçbiryerim kımıldamıyordu
Mutlu nefesler alıp veriyordum sadece
Derin derin
Gözlerim tavana dikili,
Nereye bakıyordum ?
Öylece durdum,
Bakış diye birşey yoktu aslında,anladım
Boştu,
Bomboştu
Ve boşluktu heryer..
Ayağa kalktım, baktım..
Etrafta kimsecikler de yoktu
Ben var olduklarını zannediyordum ayaktayken
İçleri boş,
Bez bebekler gibiydiler
Rengarenk görünen ama cansız ve ruhsuz
Ve boşluktu heryer..
Boştu
Bomboştu insanlar
Baktıklarım,
Görmek istediklerimdi-belki de değildi
Gözümün gördüğü,
Gerçek insanlar değildi..
Bir zihinsel oyundu,
Öğretilmişi oynuyordu bana
Ve gerçek deneni bildim tekrar o an tüm benliğimle
Boştu
Bomboştu günler,aylar, yıllar
Bir ben vardım evrende
Bir de sen ve birkaç kişi...
Diğerleri nerede?
Bildim ben,
Etrafta Resimler var, hisler var,
görünen var, görünmeyen var
görmeyi istediklerin var,
göremediklerin var..
etraf dolu dolu yaşam
yaşamı dolduran sen
ve ben
ve diğerleri boş,
bomboş
ve boşluk, doldurmak istediklerinle dolu..

12 Ocak 2009 Pazartesi

UÇUYORUM..


Ulu ağaçlarla dolu
Yemyeşil,
Sanki zümrüt yeşili
Güzelim bir ormanda,
Alacakaranlıktayım.
Yolda kaldım.
Engebeli bir yol ama ,
Aşılmaz değil
Ayaklarım yere basıyor ve
Gözlerim ileriyi görmüyor
Göğe bakıyorum, henüz heryer karanlık
Nasıl çıkacağım buradan?
Hiç aydınlık olmayacak sanki!
Birden sesimi duyan başka bir ses;
“yüksel” diyor
“Yukarı bak ve uç!”
Uçuyorum...
Yukarı, daha yukarı
Yanımda beni seven yaşlılardan biri var
Ulu ağaçların tepesinde
Nezaketle
Ve tüy gibi hafif ayaklarımızı basarak
Gökte yürüyoruz
Bir ağacın tepesinden ,
Bir diğerine
Çocuklar gibi sekerek ilerliyoruz
Hava aydınlanıyor hafiften..
Bu yükseklik korkutucu değil
Ve uçma hissi ne güzel!
İçim titriyor
Kanatlarım vardı da görünmez,
Niye kullanmadım ki şimdiye dek
Ve uçmayı akıl edemedim ki ben
Tanıdık yaşlı,
Bana eşlik etmeyi bıraktı şimdi..
“İstediğin yere git ve in” dedi
Denizi gördüm
Sen gibi geldi bana,
Canım deniz çekti..
Şimdi oradayım..

MAVİ TÜNEL


Kimbilir kaçıncı kez
Kurtarıyorum seni düşlerimde
yine çıkmaz sokak gibi,
Son noktaya geldiğin yerlerden.
Sonra, mavi bir zaman tünelinin içinde...
Yüzyüze iki ayrı kanaldan,
Akıyoruz hızla aşağılara..
Akıp giderken toprağa,
Fiziksel olan herşey eriyor.
Bedenlerimiz ve yüzlerimiz,
Sınırlarımız, hızla yok oluyor..
Birbirinin içine giriyor..
Artık tek bir yüz,
Nefes ve vücut gibiyiz
Sonsuzluk gibi bir anda,
Durmadan akıyoruz birbirimize
Şimdi bir başka yer ve zamanda
Kıpkırmızı saçlarım
Bembeyaz elbisem ve
Çok güzel bir yüzle
Bakıyorum sana
Çanlar çalınıyor İkimiz için..
“O yere gitmeliyim”
Diyorum içimden
“Hazırım” ve “gitmeliyim”
Elimde eski, ahşap bir valiz
İçinde biriktirdiğim,
Kimbilir neler neler..
Yanımda taşıyorum.
Bırakmak istediğim pek çok yükle dolu oysa ki!
İçimse hafif
Ve önemsiz o kalabalık eşliğinde
Yürüyorum,
Çan sesine doğru
Başka bir şehre mi?
Başka bir zamana mı yine ?
Hiç önemli değil
“kadınımsın” dedin
Beni çağırdın ya
Bilmediğim bir silüetle daha
O yüzden geliyorum,
Kırmızı saçlarım ve
Beyaz elbisemle...

6 Ocak 2009 Salı

VAKİT


Geçmişte bir an
Eski mahallemizdeki
Köhne, taş binadaki iki göz evimizde
Uzanmış yatıyoruz seninle
Aynı, mis kokulu beyaz çarşaflı yatakta
Bana hep sarılırdın
Yine sarılmışsın
“uyan” diyorsun, “geç kalacaksın”
Uyanmak istemiyorum ki ben
Senin sıcaklığından ve şefkatinden ayrılmak
Ve bu güzel düşten kopmak
İstemiyorum
Heme neye geç kalacağım ki?
Bu anlamsız koşturmaca içinde
Kaçırdığım ne olabilir??
Başartünü düzeltip elinle hafifçe
Doğruluyorsun,
Kızarmış gibi bakıyorsun
Ya da benim için endişeli
“Olsun”
Kalk
Hadi.
Vakit tamam
Ayrılık vakti..