23 Nisan 2009 Perşembe

YOL


Bilinmeyen
Upuzun bir yolun
Başındaki kayıp, küçük bir kız gibi
Dimdik duruyordu..öylece bakıyordu..
Hayallerindeki yol bu muydu?
Bilmiyordu ki küçük yüreği..
Yalnızdı,
Yapayalnız..
Küçük ellerini tutacak ve
Onu alıp, o hayale ulaştıracak kadar büyük
Birine bakındı gözleri o ıssızlıkta
Büyük ve güçlü bir ses
Büyük ve cesaretli bir yürek
Büyük ve sıcak şefkatli eller aradı
Tutacak ellerini
Sonra ,
O güzel aklıyla
Tertemiz zihni ve
Tertemiz içiyle
Korkmadan yürümeye başladı
Sadece içinden geldiği gibi,
Yüreğinin sesiyle..
Yol uzun ve
Sonu yok gibi görünse de
Maceralı olacaktı elbet..
Çocuk kalbi sevindi,
Kendi küçük bedeniyle ve
Yüreğiyle yetindi..
Ve gerçekten çıktı yola...

15 Nisan 2009 Çarşamba

KALANLAR


Kalplerimizin masumca birilerini sevdiği geride kalan yıllara bakıyorum..Hiç ayrılmayan üç beş kız arkadaş ve özgürce yaşanan yazlar.Ondan önce de lise yıllarında kamplarda yanan ateşler ve etrafında hep birileri için söylenen şarkılar...Alıp başımızı gidebiliyorduk, istersek belki yine olur,ama o zamanki ruhlarımız yok..

Bir avuç dolusu yasemin çiçeğinin kokusu ,hayal meyal hatırladığım bilindik şehirlerden bir yüzle özdeş..Güneşli bir havada yanyana dolaşırken, avucuma konan ve hiç unutmadığım o kokuyla beraber, saf bir sevgi...Birkaç mektuplaşma, derken yitip giden olmayacak bir sevda..
Bir mektubunda şiir yazmıştı:”İstanbulda bir sevdiğim var..”dizeleri olan.
Sonra o güzel sesiyle Hotel California’yı söyleyen başka bir içe dokunuş..
Eski Türk filmlerindeki gibi sadece bakışmalar ve dostça sohbetlerle, o anda yanlarımızda olmalarıyla yetinerek sevebildiğimiz nice kimseler..

Şimdi bakıyorum, bu denli kalbe dokunan ne var ? Neden tüm dostlarım aynı acıları ve aynı anlaşılmazlıkları yaşıyor.Neden yalanlarla yaşayan ve açgözlü insanlar dolu etraf?
Bu acıtma, incitme özgürlüğü, bu fütursuzca konuşmalar, bu hoyrat davranışlar, varlığının hiçe sayılması, sonra kullanıp, bir kenara atmalar..Hayat onlara bonkör gibi gözükse de, bu acıtmaların yaraları, kendilerine de dokunuyordur elbet ama farkında değiller..
Kadınlar da aralarında ağlanıp, sızlanıp vahlanıp, şöyle oldu, böyle dedi, böyle davrandı derdiyle yana dursun..O ince ruhlarımıza dokunan kimsecikler yok, içimizi titreten kimseler olmuyor..
Tüm bunlar, duyduklarım,yaşadıklarım cesaretimi-cesaretlerimizi biraz daha kırıyor.Korkak adımlarım çoğalıyor.İncinmeye tahammülüm yok..İncitmemeye çalışıyorum çünki!
Kimseye kastım yok, kendi halimde, içimdeki özlemlerimle yaşamaktayım..

İstediğim an, gözlerimi kapayıp yasemin kokulu sevdam, ya da bir melodiyle kamp ateşinin yanında bana söylenen şarkıyı dinleyebiliyorum yeniden..
O an çok gerçek olan, içten söylenen güzel sözleri, sevgiyle çizilen resimleri, yazılan şiirleri anımsayıp, ince bir sızı ve tatlı bir huzurla dolabiliyorum...

3 Nisan 2009 Cuma

DENEME




Deneme, deneme..
Haydi anlamlar yükleyeyim şimdi,sorular sorayım...Aradı, aramadı, nasıl değiştirebilirim?ister mi acaba?yok yok istese böyle olmaz..korkuyor kesin..seviyor ama eminim...kafamı karıştırıyor,alışveriş yapsam rahatlarım gibi..belirsizlik beni kızdırıyor..bekle, bekle ve gör,imdaaattt, aklımın hızına yetişemiyorum,durdurun bunları,sussunlar, susunnnnn...evdekiler, ya en yakınımdakiler, onlara ne olacak? Küçüğümle yeterince ilgilenmiyor muyum?akşam rüyamda yine babaannemi gördüm, bana eliyle kahve yaptı, hatta eline döküldü birazı, avucundan içtim, sonra balkonda beraberce halı-kilim yıkadık, su temizledi herşeyi, aldı götürdü, tozu, pisliği, ohh bir ferahlık, bir güzellik..
Israr etme bu kadar anlamayan ve ikna olmayan insana, sana ne onun iyiliğinden, yani gerçekten sana ne?bir düşün bakalım, ne için söylüyorsun ki?senin düşündüğün gibi ona da iyi gelecek mi ki?
Nereden bu kadar eminsin?ya sandığın gibi değilse herşey, gördüğün ,duyduğun gibi değilse, ya Truman Show ise bu dünya? Ne kadar zavallıyız..işte şu karınca bile anlatıyor aslında..bak delirmiş gibi masamın üzerinde bir sağa-bir sola, deprem habercisi bir adam var, ona göre sıradışı davranış bu, yani bir şeylerin alameti olabilir mi?ama benim sadece bir karıncam var ve bir süredir benimle ofiste yaşıyor, hergün değil-arada sırada çıkıyor ortaya, belli zamanlar...aha..sanırım hangi zamanlar olduğunu bulmalıyım, işaretler önemli, çok çok önemli..tüm bunları alıp, anlamlandırıp, sonra da hayra yormalıyız, hep böyle yapıyoruz, değerlendirme-yoklama-akıl verme-yorumlama..ben en çok ilk ve son aşamayı seviyorum..çok mu analitiğim?..bi de bunlar var, belli tipler, milyonları kategorize edebilecek burçlar, tiplemeler,testler...oooo,say say bitmez..ben kimim aslında, nasıl biriyim, en iyi sınıflama hangisiyse, o tipte çıkmalıyım..bilimler var, nasıl bunca bilgi oluşmuş, ilk bilgiyi kim bulmuş, sonra niye biriktirmek istemiş, neden öyle ad vermişler, masa-masa değil belki de? Hiçbirşey yoktan varolmaz, var iken de yok olmaz, peki ölenler ne oluyor, kesin tekrar diriliyor, aaa olur mu hiç öyle şey, ne dirilmesi, saçma, ruhumuz uçuyor, yükseliyor, gümüşi bir kordonla bağlı bize..bazen astral seyahat de ediyor, gören var mı?ben gördüm, çookk
Tamam, tamam..denersem oluyor, bu hat çok karıştı, istersem daha da karıştırabilirim...stop
Dur, hele soluklan,aklın hızına yetişilmiyor..heryerden veri yağıyor...şimdi yüklediğimiz anlamları kaldırıyoruzzz, sadeleşelim, duraklayalım, derin bir diyafram nefesi..ohhhhhhh
Asıl içimden geçenler şunlardı:

Bu yer-gök gerçek.Topraktan baharla fışkıran can, ağacıın dalına gagasını sürtüp, törpüleyen kara karga, her sabah babamın pencere pervazına aynı saatte bulgur koyup beslediği serçeler, kumru safinaz..işte bunlar gerçek, ya gerisi ? koca bir hiçlik!
Ah şu düzen! Binalar, yığın yığın yollarda işe gitmeye çalışan zavallı insanlık, içim acıyor halimize..Bu işyerleri, bankalar, işadamları,zenginler, şöhretler hepsi koca yalan..İnsan, kendi için yaşamı ne kadar zorlaştırmış zaman içinde;o güzel aklıyla bulduğu her yenilik uzaklaştırmış ruhundan ve doğadan kendini..
Bakın etrafınızda bir tek içten, sevecen, sağlıklı, mutlu huzurlu yüz var mı?Görmeyi isteyip de görürseniz şanslısınız.
Tüm hayatlar , çelişkiler, sorular,gel-gitler yumağı ve sevgi yitip gitmiş.Virbirini sevdiğini zanneden aileler, sevgililer, arkadaşlar da beklentili ve çünkili sevgilerde sıkışıp kalmışlar.Herkes bir diğerinden medet ummakta..”herşeye rağmen seviyorum” diyen yok ki..Çaba gösteren, senin elinden tutup, seninle kendini ve seni keşfe çıkacak, o ince zarif, ruhtan anlayacak bir ses, bir can yok!
Yüzeysel, “laf olsun insanları” dolu...Durum bu, beklenti yanlış, bekledikçe kalabalıklar artıyor..
Bu okumalar,laf olsun diye birbirine anlatmalar, akademiler,işler, güçler,bunlar değil insana yarayan..
Ben,bunlardan mutlu değilim.Yeri-göğü görebilmek,kuşların cıvıltısını her mevsim duyabilmek,kızımın tatlı, saf kahkahaları, avucuma zorla başını sokup sevdirmeye çalışan kedicik Benek, beni daha mesut ediyor.
“Herşeye rağmen” seven ve korkmayan, kendini ortaya koyan, gizlenmeyen, doğal olan herkes kabulüm..
Kendi yarattığımız bu dünya beni giderek boğuyor,dar alanlarda, kurallar, elalem ne derler,tabular, kısıtlar, binalarda o insanlarla nefessizim...
Hep böyle değil elbet.O anki hislerimi tarifliyorum ve neredeyse her zaman kendi içimde bir zaferle, tüm bunların üzerine çıkıp, o günümü güzelleştiriyorum artık ve bu bana tad veriyor, sakinleştiriyor.
Ayrıntılarla örülü güzellikler beni mesud ediyor.
Bu yer, bu gök
Bu hayat veren güneş
Kuş cıvıltıları..
Yeşeren doğa..
Göremediğim denizin ,duyduğum tuzlu kokusu
Özlemlerim
Baharlarım,renklerim
Bu dinginlik..
Ayrıntılarla örülü,
Kimsenin pek farkedemediği bu güzellikler
Beni mesud ediyor...

1 Nisan 2009 Çarşamba